menu
div
English İletişim Raif Kara Kimdir Gramofonun Tarihçesi Fonograflar Fonograf Plakları Gramofonlar Gramofon Plakları Taş Plak Dinletisi Sanatçıların Biyografileri Gramofon İğneleri Gramofon Aksesuarları

 
Edison
kendi okudugu “mary had a little lamb” (Mary‘nin küçük kuzusu) isimli bir parçayı 12 Ağustos 1877 tarihinde fonografa kaydederek ses kayıt tarihinin başlangıcını yapmış oldu. Ses kayıt aygıtları 1895 yılında ses kaydı yapmak ve bu ürünleri pazarlamak için dünyanın en elverişli kentlerinden biri olan İstanbul’a ulaştı.
edison

Ilk Fonograf Fonografı İstanbul’a ilk getiren SIGMUND WEINBERG’dir..
Nedense fonograf o yıllarda sinema ile birlikte anılır. Bu iki yeni aygıtı keşfeden EDISON’a duyulan hayranlık sonucu olsa gerek Fransız Pathe firması iki alanda da yoğun faaliyet içine girmiş, sinemaya da el atmıştır. Onların temsilcisi Sigmund Weinberg İstanbul’da ilk sinema gösterisini düzenleyen kişi de olmuştur.

26 Eylül 1887 ‘ de Emil Berliner Edison’un fonograf patentini almasından 10 yıl sonra buluşunu “GRAMOPHONE” (Gramofon) adıyla tescil ettirdi.

Berliner’in ilk gramofonu, döner bir tabla üzerine konulmuş ve lamba isiyle karatılmış plak üzerine yanal izler kazıyarak çalışıyordu.

Gramofon Plakları fonograf silindirlerine göre, çok önemli bir üstünlüğe sahipti: Bir ana kalıptan hareket ettiği için sınırsız sayıda çoğaltma olanağı bulunuyordu. Erken dönemlerde gerçeklesen Türkiye kayıtları Almanya ve İngiltere’deki fabrikalarda basılarak mamül hale getirildikten sonra gemilerle taşınarak ithal malı olarak satılıyordu.     Bu erken dönem kayıtlara ait kalıpların yurt dışında kalması anlamına gelir ki özellikle ilk on yıl kayıtları hem sayıca çok hem de repertuar açısından çok önemlidir.

Yaşanan iki dünya savaşının pek çok koleksiyonluk belgeyi yok etmesi,  özellikle de Alman fabrika arşivlerinin tamamen kaybolması kayıt tarihimiz açısından üzüntü vericidir.

Feriköy ve Yeşilköy fabrikaları faaliyete geçtikten sonra şirketlerin ürün örneklerini, kalıplarını ve sair belge ve malzemeyi saklama alışkanlığı edinememiş olması da önemli bir kültürel mirasın günümüze erişimini engellemiş oldu.

İLK TÜRK KAYITLARI
Batılılaşma ve yenileşme çabasındaki Türk toplumu bu alete ilgi duyuyordu çeşitli etnik mozayiği ile  iyi pazar olacağı firmalarca çabuk anlaşılan İstanbul’a ilk kayıt ekibi 1900 yılında geldi. The Gramophone Company şirketi teknisyenleri 170 kadar kayıt gerçekleştirdi.

*Bu kayıtlardan kaç tanesinin 1903 yılında piyasaya sürüldüğünü bilmiyoruz.
*Emil Berliner şirketi de 1900-1912 tarihleri arasında yaklaşık 3000 adet kayıt gerçekleştirdi.
*İlk olarak plaklar tek yüzlü olarak basıldı.
*1906 yılından sonra bayan sanatçıların sayısı artmıştır.

DEVR-İ HAMDİ
II..Abdulhamit tahta 1876 ‘ da çıktı. Büyük umutlar vadeden sultan çok geçmeden kendi eliyle açtığı meclisi kapatarak meşrutiyete son vermişti. “İstibdat denilen sıkı yönetim anlayışı Osmanlı toplumunun içine kapanmasına yol açmıştı.

1904-1910 yılları arasında özellikle kadınlar gramofondan gelen sesleri dinlemekle yetinmekte, seslerini plaklara verme konusunda ödünsüz katı bir tutum sergilemektedirler.

“Gavur işi” “Dine aykırı” gözüyle baktıkları için müzisyenleri huninin önüne geçirmek oldukça zor olmuştu.

1930 ‘ LU YILLARDA PLAK ALTIN DÖNEMİNİ YASADI
Cumhuriyetin ilanıyla gelen yenileşme, batılılaşma, çağdaşlaşma gibi kavramlar, Türk toplumunu sıkı sıkıya bağlı bulunduğu  geleneksel yapısını kırmaya zorladı. O günlere kadar Ermeni, Rum ve Çingene kadınlara özgü bir şeymiş gibi görünen sahneye çıkma, şarkı kanto söylemek gibi işleri Türk hanımlarda kolaylıkla yapar oldu. Fikriye hanim sesini plaklara veren ilk Türk kadınıydı ve onun bas aktirsti i olduğu Süreyya Operet Topluluğu da yine ermeni operet saltanatına son veriyordu. Hafiz Sami, Hafiz Osman, Hafiz Aşir, Tamburi Cemil Bey imparatorluk döneminde ki yaygın ünlerini çoğalan bir ilgiyle sürdürüyorlardı.